Tarot kartları, vakitle ruhsal takviye emelli olarak kullanılmaya başlamış ve günümüzde kehanet ve fal ile yeniliğini korumuştur. Vatandaşlar …
Tarot kartları, vakitle ruhsal takviye emelli olarak kullanılmaya başlamış ve günümüzde kehanet ve fal ile yeniliğini korumuştur. Vatandaşlar Tarot falı günah mı? Tarot falı caiz mi? Tarot falı günah mıdır diyanet? sorularına karşılık aramaktadır. Pekala, Tarot falı günah mı? Tarot falı caiz mi? Tarot falı nedir? Tarot nedir?İşte ayrıntılar haberimizde…
TAROT FALI NEDİR?
Tarot, Ortaçağ’ın sonlarına hakikat ortaya çıkmış, 78 karttan oluşan bir oyun kartı destesidir. Vakitle ruhsal takviye maksatlı olarak kullanılmaya başlamış ve günümüzde kehanet ve fal ile yeniliğini korumuştur. Klâsik olarak Tarot 22 adet büyük gerine kartı ve 56 adet küçük gerine kartından oluşmaktadır.
TAROT FALI GÜNAH MI?
Diyanet kaynaklarına nazaran; Fal bakmak yahut baktırmak, dinimizin kararlarına nazaran günahtır.
Falcılar, bir ekip biçim ve sembollere bakarak geleceği gördüklerini ve gaybı bildiklerini tez ederler. Bu savlar hakikat değildir. Söylediklerinden binde biri denk gelse dahi bu, onların gaybı bildiklerine kanıt olamaz. Zira gaybı Allah’tan öteki kimse bilemez. Fal bakmak yahut baktırmak, dinimizin kararlarına nazaran haramdır. Cümbüş için dahi olsa falcılara müracaat edilemez. İnsan lakin Allah’ın yarattıkları ve bildirdikleri üzerinde akıl yürütür, ilim öğrenmeye çalışır. En akıllı ve en gelişmiş bilgilere sahip olmasına karşın insanın bilgisi ve gücü dahi sonludur. İnsanın geleceğe dair ilmi datalara dayanmayan kehanetlerde bulunması, bu yolla bilgiler vermesi, görünmezi (gaybı) bilmesi gücü dışındadır. Geleceğe dair ileri sürülen ve ilmî bilgilere dayanmayan kehanetlerin, verilen bilgilerin tamamı ihtimalî bilgilerdir. Gerçek yahut yanlış olabilir. İnsan, İlâhi, alışılmış ve beşerî kanunlar ortasında bir grup sebep-sonuç münasebeti kurabilir, bir grup olayları ve gerçekleri keşfedebilir, yeni yeni icatlar yapabilir. Lakin bu keşif, icat, bilme ve tanıma gücü, beşerde da sonludur. O hududun ötesi meçhuldür. “Gayb Alemi”dir. Gaybın bilgisi ise büyük yaratıcının ilim, irade ve kudretine tabidir. Bu nedenle Allah’ın bildirmediği bir şeyi “Ben bilirim” demek, Allah’ın koyduğu nizama karşıttır. Allah’a isyandır. Gaybdan haber verdiklerini söyleyenlere inanmamak bir görev, inanmak ise günah ve yasaktır.
TAROT FALI CAİZ Mİ?
Fal, geleceği öğrenme yahut geleceğe ilişkin bilgiler verme argümanı ile başvurulan çeşitli yolların ismidir. Fal bakan, falcılığı kendisine meslek edinen kimselere “Falcı” denir. Falcılık ise; fal bakmak, falcının işi manalarına gelir.(1)
Falcılar, bir çeşit büyücülük metotları ile gelecek yahut bilinmeyen geçmiş hakkında bilgiler, haberler vermeye çalışırlar.
Beşerler ilkçağlardan beri geleceklerini merak etmişler, geleceklerini birtakım işaret ve belirtilerden öğrenebileceklerine inanmışlardır. Bu yüzden bütün ilkel toplumlarda falcılığın, büyü ve sihrin kıymetli bir yeri olmuştur. Bu inançların bir kısmı vaktimizin modem toplumlarına kadar da gelmiştir.(2)
Falcılık insanlığın geniş tarihi içinde, çeşitli ırk, renk, inanç ve coğrafik farklılıklara nazaran değişik görünümler, tipler arzeder. Ezlam denen fal okları, remiller, tavla ve satranç oyunları, yıldızlardan, burçlardan ve çeşitli gök cisimlerinden haberler çıkarma; kahve, bakla, fasulye falları, iskambil kağıdı açma, suya bakma, kitap açma, ruh çağırma, medyumluk, falcılığın ve gaibden haber vermenin tipleri ve biçimleridir. Falcılar, bunlar ve gibisi hallerle bilinmeyen geçmiş ve gelecek (Gaib) hakkında bilgiler, haberler vermeye çalışırlar, haber verdikleri iddiasındadırlar.
Falcılar, Bilinmeyen Geçmişi ve Geleceği Bilirler mi?
İnsanın bilgi alanına nazaran; kainatta mevcut eşya ve olaylar, görünen, bilinen alem yahut görünmeyen, bilinmeyen alem olmak üzere iki halde ortaya çıkar. İnsanın aklı, duyuları ve sezgileri ile hakkında gerçek bilgi edinmesi mümkün olmayan aleme “Gayb Alemi” denir. Bunlar; melekler ve cinler alemi, kabir alemi, cennet, cehennem, insanın mukadderatı üzere bahislerdir.
Çok eski vakitlerden beri, gayb alemi, bilinmeyen geçmiş ve gelecekte olacak olaylar insan oğlunun merak mevzusudur. Bu merak ve istek, gaibden, gelecekte olacaklardan bilgi verdiğini argüman eden kahinler, arrâflar ve falcılar tarafından istismar edilmiştir. Günümüzde de bu tıp istismarlar mevcuttur. Dün olduğu üzere bu gün de medyumlar, ruh çağıranlar, yıldıznameciler, gök cisimleri falcıları, gaibden haber aldıklarını argüman ederler, insanların mukadderatlarına ve geleceklerine dair kehanetlerde bulunurlar.(3)
Bunlar, hurafe ve batıl inanışlardır. Şundan-bundan berbat manalar çıkararak vehme kapılmak adeti, eski Romalılarda putperest araplardan günümüze kadar ulaşan hurafelerdir. Hurafe ve batıl inanışlar, toplumda hızla yaygınlaşırlar. Kimi şahıslar, kendilerinde asla bulunmayan bir grup üstün niteliklere sahip olduklarını tez ederek menfaat sağlarlar. Kimi bilgisiz ve saf kimseler de bunlara inanırlar. Gaybı bilme, gayb aleminden haberler verme, dünyanın geleceğine, insanların mukadderat çizgilerine ve ileride başlarına gelecek olaylara ilişkin bilgiler verme savı hakkında İslâm Dininin kararı çok katidir. İslâm Dinine nazaran; gaybı lakin Allah bilir. Şanlı Allah şöyle buyuruyor; “De ki: göklerde ve yerde gayb-ı Allah’dan öbür bilen yoktur.”(4)
Bir diğer Ayet-i Kerime’nin meali şudur:
“De ki; size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı bilemem. Size ben meleğim de demiyorum. Ben yalnızca bana vahyolunana uyuyorum.”^)
Bu Ayet-i Kerime’ler, gayb-ı lakin Allah’ın bildiğini, ulu Allah tarafından bildirilmedikçe değil kahinlerin, falcıların, ruh çağmaların, müneccimlerin, Peygamberlerin dahi bilinmeyen alemi, gayb alemini ve olayları bilmesinin mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu gerçek, bir öbür ayeti kerime ile şöyle vurgulanıyor:
“De ki; Ben kendime, Allah’ın dilediğinden öbür ne bir yarar ne de bir ziyan verme gücüne sahip değilim. Görülmeyeni (Gayb alemini) hileydim, daha çok yeterlilik yapardım ve bana kötülük dokunmazdı. Ben yalnızca inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeciyim.”(6)
Cin müddetinin 26. ve 27. ayetlerinde Allah’ü Teala’nın dilediği Peygamberlerine gayb bilgisini verdiği tabir edilmektedir.
“O, bütün görülmeyenleri bilir. Bilinmeyen işlerini kimse bilemez.
Lakin (bildirmeyi) dilediği Peygamberler bunun dışındadır. Zira O, önünden ve akabinde gözcüler salar.”(7)
Birtakım hadisi şeriflerde beşere nazaran gayb olan bir kısım eşya ve olayların bilgisinin sonlu olarak büyük Allah tarafından Meleklere verildiği de anlaşılmaktadır.
Görülüyor ki, Allah’tan bir bildirme olmadan gaybı hiç kimsenin bilmesi, bu aleme ilişkin bilgiler, haberler vermesi mümkün değildir. Şanlı Allah, bu bilgileri, hudutlu olarak yalnızca peygamberlere bildirmiştir. Hz. Peygamberden sonra bir Peygamber gelmeyeceğine nazaran; ortalıkta gaybdan, bir kadro kimselerin mukadderatına ve dünyanın geleceğine ilişkin bilgiler ve haberler verdiğini, ruh çağırarak, falcılık yaparak, yıldızlardan haber tezinde bulunarak vb. söyleyip gezenlerin birer yalancı oldukları muhakkaktır.
Her akıllı kişi kabul eder ki, gerçek yalancıdan öğrenilmez. (8)
Öteki taraftan bir insanın gaib’den kelam etmesi yahut kendisinin gelecekte olacak kimi şeyleri haber vermesi, bir müslümanın bu haberlerin doğruluğuna inanmasını zarurî kılmaz. Müslümanın bu türlü bir inanç yükümlülüğü yoktur. Bu bilgiler, o şahsın kendisi için bir bilgi olabilir, fakat diğerleri için olamaz. Bu çeşit bir ilham, öbürleri için bilgi kanıtı değildir.
Mevzuya Kur’an-ı Kerim’in ve Peygamberin Bakış Açısı
Bu gün anladığımız manada Fal, Kur’an-ı Kerim’de Ezlam (Fal Okları) olarak zikredilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:
“Ey iman edenler; içki, kumar, tapınmak için konulan dikili taşlar ve fal okları şeytan işi murdar şeylerdir. O halde bunlardan kaçınıp sakının ki, kurtuluşa eresiniz.”(9)
Arapların üç çeşit fal oku vardı. Bunlardan birinin üzerinde “Rab’bim emretti.” ötekinin üzerinde “Rab’bim nehyetti.” yazılı idi. Üçüncüsü boştu. Bu oklar, puthanelerde yahut kahinlerin, arrâfların yanında bulunurdu. Putperest araplar bir işe niyet ederlerse, puthaneye sarfiyatlar, bu okları alırlar, “Rab’bim emretti.” çıkarsa niyet ettiği işi yapar “Rab’bim nehyetti” çıkarsa vazgeçerdi. Boş çıkarsa öteki ikiden biri çıkıncaya kadar atışa devam ederdi. Böylelikle güya geleceğe ilişkin bilgileri çıkarmış olurlardı. (10)
Kur’an-ı Kerim, işte bu cins falcılığı yasaklamakta ve bu tıp işleri, tıpkı içki, kumar ve T putlara tapınma üzere “şeytan işi murdar şeyler.” olarak nitelemektedir.
Bir öbür Ayet-i Kerimede:
“Fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı.” buyurulmuştur.(11)
Hususun Hadis-i Şeriflerdeki Yansıması
Fal bakmak, baktırmak, gaibden haber vermek yahut gaib’le ilgili bilgileri verdiklerini tez eden kimselere müracaat ederek onlardan bilgi istemek konusunda Peygamberimizin kelamları çok şiddetlidir. Bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Her kim arrâfe (çalınan bir şeyin yahut yitiğin bulunduğu yeri haber verdiğine inanılan kimseye) gelip ondan bir şey sorar da, ondan aldığı bilgiyi doğrularsa, o kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz.” (13)
Mevzumuzla ilgili öbür hadisi şeriflerin mealleri şöyledir:
“Kuşun ötmesinden, uçmasından makûs manalar çıkarmak, ufak taşlar (nohut ve baklalarla) fal açmak, kum üzerine çizgiler çizmek, bunlardan geleceğe ilişkin kararlar çıkarmak sihir ve kehanet nevindendir.”(14)
Bir gün: Ya Rasûl’ellâh! Ben câhiliye devranını yaşadım. Ulu Allah bizi İslâm Dini’ne hidayet buyurdu. Bizden kimileri var ki, Kâhinlere müracaat ederek gay-ba ilişkin haberler alıyorlar. Ne bu-yurulur? dedim. Rasûl’ü Ekrem:
“Bu, kalblere insanlık hali arız olan bir grup zanlardandır. Bu cins yorumlar onları işlerinden alıkoymasın.” buyurdu.(15)
Ebu mes’ûd El-Bedrî’den nakledilen bir hadis-i şerifte de Sevgili Peygamberimizin “Köpek satıp fiyat almaktan, fuhuş yolu ile çıkardan ve falcılık fiyatından müslümanları nehyettiği” haber verilmiştir. (16)
Falcılık ve Çağdaş Falcılar
Falcılık, günümüzde insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. Yeni yıla girerken meşhur falcılar gelecek yılla ilgili kehanetlerde bulunmakta, insanların ilgisini çeken haberler vermekte, bu tıp haberler çeşitli basın-yayın organlarında geniş yer tutmakta, bir ekip beşerler bu tıp hayal mahsulü bilgilere inanmaktadır. Çabucak bütün dünya gazete ve mecmualarında, yıldız falları yayınlanmakta, okuyucular bunları merakla okumakta, kendi gelecekleri ile ilgili sonuçlar çıkarmaktadırlar.
“Yeni yılda şu olacak, bu olacak, şu meşhur adam ölecek, şu günde dünyanın sistemi bozulacak v.s.” üzere sözlerle her yeni yıl biterken falcıların sesleri yükselir. Ama bu kehânetler hiç bir vakit gerçekleşmez. Beşerler bu cins palavra kehânetlerle avutulur.
Falcılık dinen yasak, haram ve reddedilmiş olduğu üzere kanunen de yasaklanmış olmasına karşın bilhassa boyalı basında geniş bir halde yer almaktadır. Bu çeşit falların ne derece gerçek dışı, vehim ve hayal mahsûlü olduğunu göstermek için birtakım örnekler sunmak gerekiyor.
2.6.1995 günü çeşitli gazetelerin yıldız falı köşelerinde yer alan fallardan örnekler şöyledir:
Koç Burcu (21 Mart-20 Nisan tarihlerinde doğanların falı)
Konut ve ailenize olan bağlılığınız nedeniyle kimi vakit işlerinizi aksatıyorsunuz. Ailenizin yükünü tek başınıza omuzlamanız çok yanlışlı. (Melodi)
Maddi istikametteki gelişmeler umduğunuz boyutta olacak. Siz bile bu duruma şaşacaksınız. (Hürriyet)
Kova Burcu (22 Ocak-19 Şubat tarihleri ortasında doğanların falı)
Mâli açıdan rahatlayacağınız bir periyoda giriyorsunuz. Sevgilinizle olan tartışmalarınıza da son vereceksiniz. Keyfiniz çok yerinde. (Melodi)
Aşkta yapmacık hallerden kaçının. Bağlantılarınızda doğal olamıyorsunuz. Bu da her şeyi aleyhinize çeviriyor. (Hürriyet)
Birebir günde, üç başka basın organında yer alan ve tıpkı bireylere ilişkin olduğu argüman edilen bu fallar incelendiğinde görüleceği üzere; bunların birbirinden büsbütün farklı, hatta birbirine büsbütün zıt yorumlar olduğu görülecektir. En yaygın fal örneği olan yıldız fallarında bu derece açık palavraların olması, kahve falı, ruh çağırma, bakla falı, nohut falı, yılbaşı falı… üzere fal örnekleri ile geleceğe ilişkin haberler vermenin ne tıp yalancılıklara âlet edilebileceğini ortaya koyması bakımından son derecede enteresandır, ibret vericidir.
Basında yer alan yıldız falları dışında kurşun dökmek, nazar boncukları, iğde çekirdekleri ve gibisi şeyleri elbise sırtına dikmek, muhabbet için fala baktırmak, kısmeti çıkmayan kızı ardına takarak mezar mezar dolaştırmak, bakla attırmak, kum döktürmek, yatır türbeleri etrafına çabut bağlamak, ruh çağırtmak, kahve falına baktırmak, medyumlardan gelecekle ilgili haber almak ve benzerleri bu gün ülkemizde yaygın olan falcılık ve kehanet örneklerindendir. Bunların tümü hurafe ve batıl inanışlardır, dinimizce yasaklanmıştır.
Falcılar bir şey biliyorlarsa evvel kendilerini kötülüklerden muhafazalı, kendi geleceklerine ilişkin bilgileri edinmeli, diğerlerini palavraları ile aldatmamalıdır-lar.
Bir sürü ihtimalin içinden birinin tesadüfen mevcut hale uygun düşmesi, falcıların geleceğe ilişkin bilgileri yahut gaybı bilmeleri manasına gelmez. Falcılara inanıp İslâm’ın pak inanç temellerine aksi düşen davranışlara girişmek, bir müslüman için uygun düşmez. Fala bakmak, falcılık yapmak, falcılık yaparak yarar temin etmek, fala inanmak, fal baktırmak, geleceği ile ilgili bilgiler edinmek için falcıya başvurmak, bir mü’mini Allah’ından ve imanından uzaklaştırır. Falcıya ve fala inanmak haramdır. Büyük Allah ve Sevgili Peygamberimiz her türlü falı ve falcılığı yasaklamış, falcıların cennet yüzü göremeyeceklerini bildirmiştir.
Daha evvel de tabir edildiği üzere kanunlarımız da falcılığı yasaklamıştır.
Güzele ve Berbata Yorma
Dinimizin yasaklağı fal, falcılık ve fala baktırma bahislerinden kelam ederken “Fa’li Hayr”dan, olayları uyguna yormadan, “Te-şe’üm” olayları berbata yormadan da kelam etmemiz gerekiyor. Olayları güzele yormayı İslâmiyet beğenilen görür. Uyguna yorma, yani: Fa’li Hayr; duyulan bir hoş kelamı, haberi, olayı hoş saymak, onu hayra kanıt saymaktır. Bu çeşit bir yorum, şahsen Peygamberimiz tarafından yapılmıştır. Hudeybiye seferi esnasında, Hudeybiye muahedesine Kureyş temsilcisi olarak Süheyl b.Amr’ın geldiğini gören Sevgili Peygamberimiz, “Süheyl” sözünün Arapça da “yumuşaklık ve kolaylık” manasını taşımasını bu mutabakat için hayra yorarak şöyle buyurmuşlardır.
“Artık işiniz kolaylaştı demektir.”
Bu olay şahsen Hz. Peygamberin bir kelimeyi hayra yorması-dır.
İyeye yorum için bir öbür örnek şudur:
Doğalın büyüklerinden Abdullah b.Avn’e;
“Bir hastanın kendisine “Salim” diye hitabedilmesinden sıhhate kavuşacağı manasını çıkarması, o kelamın manasından hareketle o hitabı o denli yorumlamasıdır.”(17) diye yanıt vermiştir.
İslâm Dini ve O’nu insanlığa bildiri eden Sevgili Peygamberimiz olayları berbata yormayı, onlardan geleceğe ilişkin makûs haberler ve yorumlar çıkarmayı da yasaklamaktadır. Hz. Peygamber hiç bir şeyi uğursuz saymazdı. Bir Hadis-i Şerifin Meali şudur;
“Hastalığın bizatihî sirayeti yoktur. (Gerçek etki Allah’ın takdiri iledir.) İslâm’da Teşe’üm (Olayları berbata yorma)de yoktur. Tefe’ül (olayları güzele yorma) hoşuma sarfiyat.”
-Ya Rasulallâh! Tefe’ül nedir? diye sordular.
“Güzel kelamdır…” diye yanıt verdi.(18)
Rasul’ullâh (S.A.S.)’ın yanında Teşe’ümden kelam edilmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz;
“Bunun en yeterlisi tefe’üldür. Teşe’üm, bir müslanın azmettiği bir şeyden vazgeçirmesin. Sizden biriniz, güzeline gitmeyen bir şey gördüğünde: ‘İlâhi! Güzellikleri yalnız sen verirsin, kötülükleri de lakin sen def edersin. Kötülükten korunmak, itaat ve güzelliklere kudret, yalnız senin muvaffakiyet vermen ve hida-yetinledir.’ diye dua etsin.” buyurdu.(19)
(1) D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Kelamlık, Birlik Yayınları, 1981, Ankara
(2) Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları, C.3, S.878
(3) I. Lütfi Çakan, Hurafe ve Batıl İnanışlar, S. 23.
(4) Nemi: 65
(5) Enam: 50
(6) A1 raf: 188
(7) Cin: 26-27
(8) I. Lütfi Çakan, Hurafe ve Batıl İnanışlar, S. 24-25
(9) Ma i de: 90
(10) I. Lütfi Çakan, Hurafe ve Batıl İnanışlar, S. 27-28
(11) Maide:3
(12) Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Lisanı, C.2, S. 1566-1567
(13) Riyazussalihin Tercemesi, C.3, S.219, Hadis: 1701
(14) Tıpkı eser, C.3, S. 219, Hadis: 1702
(15) Tıpkı eser, C.3, S. 220, Hadis: 1704
(16) Birebir eser, C.3, S. 221, Hadis: 1705
(17) I. Lütfi Çakan, Hurafe ve Batıl İnanışlar, S.30-31
(18) Riyazussalihin Tercemesi, C.3, S.221, Hadis: 1706
(19) Riyazussalihin Tercemesi, C.3, S.223, Hadis: 1709
Gündem
