Son periyotta hem toplumsal medya paylaşımları hem de dünyanın farklı yerlerinde açtığı yeni restoranlarıyla gündeme gelen Nusret, hakkında …
Bir Türk markasının bu derece ilgi görmesi gurur verici…
“Nusr-Et artık yalnızca bizim markamız değil, Türkiye’nin markası. Amerika’nın, İtalya’nın, Fransa’nın sayısız milletlerarası markası var. Türkiye’nin tek bir memleketler arası markası var, o da Nusr-Et. Ferdî olarak kurulmuş, ferdî olarak memleketler arası muvaffakiyet yakalamış diğer bir marka var mı?”
Yerlerinde her masayla yakından ilgileniyorsun. Fotoğraf çektirmek isteyen herkese “evet” diyorsun.
“Hayır, “no” demeyi sevmiyorum. Arı üzere çalışıyorum. Ben bu işi 26 yıldır yapıyorum. 26 yıldır birebir tempoda çalışıyorum. Doğal insanlara garip geliyor sabah erkenden işimin başına geçmem. Tüm gün buradayım. Kim gelirse gelsin masalarla ilgileniyorum. Son müşteri gidene kadar buradayım. Olağanda bir restorana gittiğinde müdür gelir, belli masalara selam verir. Ben her masaya kesinlikle dokunuyorum, kesinlikle servis yapıyorum. Nusr-Et markası 11 yıldır var lakin ardında 26 yıllık bir deneyim ve günde 18 saat çalışmak var.”
Bazen “kafa dinleyeceğim” biraz demiyor musun?
“Hedeflerim var. Bir markamız var. Disiplinli, özverili ve motive olmuş bir biçimde bu markaya sahip çıkmam lazım. Onun için daha çok çalışmam gerekiyor. Zira bir marka yaratmak çok güç. Hele markayı korumak daha da sıkıntı. Son 50 yılın en büyük Türk markası Nusr-Et’tir. O yüzden daha çok sahiplenip sıkı sarılmam lazım. Nusr-Et markası benim bebeğim üzere.”
Pekala bu türlü ağır çalışmak, ailenle bağlantılarını nasıl etkiliyor?
“Korona sayesinde 20 sene sonra kardeşlerimi toplayıp tüm aile birebir sofrada yemek yedik. Birebir masada 20 sene sonra birlikte oturabildik.”
Memleketin Erzurum’u, doğduğun toprakları unutmuyorsun. Çok hoş bir okul yaptırdın değil mi?
“Erzurum doğduğum vatan, toprağım. Orada mescidi, kütüphanesi, misafirhanesi, taziye meskeni, bilgisayar odaları, sinema salonu olan bir kompleks yaptırdım. Beşerler gidip fiyat ödemeden çayını kahvesini içebilir, tatlısını yiyebilir. Muhabbetini, sohbetini edebilir. Çocuklar bilgisayarda çalışıp kitap okuyabilir. İngilizce hocası var… Korona öncesi haftanın 3 günü fiyatsız İngilizce dersi veriliyordu. Çocuklara haftada 1 gün sinema gösterimi yapıyorduk.”
Dört kıtada lokasyonlarınız var. Etin tedariğini yaparken birebir kaliteyi nasıl sağlıyorsunuz?
“Bizim en büyük silahımız etimiz. İki-üç tane çiftlik yalnızca bize et tedarik ediyor. Amerika’da ve Orta Doğu’da wagyu etini en çok satan markayız. Hepsi mutabakatlı olduğumuz ya da yalnızca bizimle çalışan çiftlikler.”
Nusret’in olmazsa olmazları neler? Nelere dikkat ediyorsun?
“Olmazsa olmazlarım aslında aşikâr; operasyon, kalite, marka. Bunlar olmadan olmaz. Ve takım çok kıymetli. Takımımı dikkatle seçiyorum. Marka artık benim markam değil, Türkiye’nin markası. Herkesin bu markayı koruyup sahip çıkması lazım.”
